David Franzoni’nin yazdığı Steven Spielberg’ün yönettiği 1997 yapımı Amistad filmi bir üçüncü sinema örneği teşkil eder mi? Bunun için öncelikle üçüncü sinema nedir sorusunu sormamız gerekir. Bu sorunun cevabı bizlere Amistad filminin bir üçüncü sinema olup olmadığıyla ilgili fikri kendiliğinden verecektir.
Sömürü bir düzen değildir. Kabullenilmiş bir gerçekliktir, her ne kadar bazıları kabul etmese de yıkılabilen ve başkaldırılan bir gerçekliktir. Bunun bir düzen olduğunu kabul etmek sömürü yapan ülkenin yaptığı bu işlemi meşrulaştırması anlamına gelir. Maalesef sömürü her yerde ve her koşulda kendini göstermektedir; bir “köle” gemisinde, bir tekstil atölyesinde, bir tarlada, bir evde, bir sinema salonunda. Sömürenin mottosu şudur: “Eğer benim gibi olursan gerçek bir insan olabilirsin, bu yüzden benim dilimi konuşmalı ve hayalin benim gibi yaşamak olmalı.” Bu akılsallığı kazandırmak belki de en büyük sömürüdür. Elmaslar, altınlar, petroller sömürülür ve biter fakat bu akılsallık bir sonraki nesle aktarıldığı sürece devam eder. İşte bu gerçeklik zaman içinde başkaldırılan, eleştirilen bir düzeye gelmiştir nedenleri ve birtakım sonuçları başka bir yazının konusu olabilir.
En nihayetinde ülkeler kendi hükümetlerini kurabilmiş ve yönetebilecek duruma gelebilmiştir. Tabi birçoğunda bahsettiğimiz akılsallık devam etmiştir. Bu noktada bir sömürü hikâyesi yaşayan ülkeler, insanlar yaşamamışlara göre farklı şeyler düşünüp farklı şeyler yazmış ve farklı konuları sinemaya taşımışlardır. Bu içeriklerin ortaya çıkmasının nedeni yaşanmış olan tecrübeler olmuştur. Böylelikle ortaya çıkan bir sanat olacak ve normal olarak bu sanat sömürge tecrübesi yaşamamış ülkelerinkinden ve o ülkelerin insanlarının yapmış olduğu sanattan farklı olacaktır.
üçüncü sinema…
Üçüncü sinema tam da bu noktada kendine yer bulmuştur. Bu filmler çok az bir bütçeyle çekilip çoğu mutlu sonla bitmemiştir. Çünkü bu sinemanın amacı birinci sinema gibi eğlence olmazken ikinci sinema gibi salt sanatta değildir. Üçüncü sinemanın amacı bir gerçeği ileri sürmektir. Bu yönüyle bir belgeseldir aslında izlediğimiz filmler. Bu gerçek şudur; bizler yıllarca farklı ülkeler tarafından maddi ve manevi sömürüldük, hala onların dillerini konuşuyoruz, bizleri köle olarak kullandılar, değerli madenlerimizi çaldılar, kadınlarımıza tecavüz edip çalışamayacak durumda olanlarımızı bir hiç uğruna öldürdüler.
Bu noktada Amistad bir üçüncü sinema örneği değildir, belki de üçüncü sinemanın karşı çıktığı şey tam olarak Amistad filmidir. Film bir Amerikan filmidir, bütçesi fazla ve sömürülmüşleri anlatarak para kazanan bir filimdir en nihayetinde. Fakat bu paradan aslan payını alan yine bir sömürendir. Film bizlere Afrikalı insanları ilkel insanlar olarak göstermiştir. Bağırarak konuşan vahşi insanlardır onlar. Gözlerine bakınca acırız onlara, ardından şükrederiz. Burada devreye yoksulluk pornosu girer, devreye blaxploitation girer. Bu insanlar acınacak insanlar değillerdir. Afrikalı insanların sömürüsünün anlatıldığı bu filmde onları sömürmek başka bir tezat teşkil eder.
Yaşanılan bir hayattır, bu hayata acımak onların sömürüsüne ortak olmaktır. Amistad filmi bize bu duyguyu verir. Bakın burada ezilen insanlar var ama bir umut kurtarılır, bu insanlar sonunda mutlu sona ulaşır. Her şey güllük gülistanlık olur ve biz kafamızı yastığa koyduğumuzda mutlu uyuruz. Üçüncü sinema üreticileri, manifesto yazarları yastığa başlarını koyduklarında mutlu değillerdir, amaçları bu değildir çünkü. Onların amacı var olan bir gerçekliği öne sürmek ve her şeyin aslında o kadar da güzel olmadığını bizlere göstermektir.
Yayımlayan