Nihat Kınıkoğlu tarafından yazılan iki perdelik piyes, Bosna Savaşı öncesinde Balkanlar’daki toplumsal yapıyı, etnik ve dini farklılıkları, bu farklılıklara karşı bir silah olarak kullanılmaya çalışan sanatın gücünü ve savaşı etkileyici bir şekilde okuyucu/seyirciyle buluşturuyor.
Birinci Perde
Perde, konservatuarın müdürü ve keman hocası Profesör Branko’nun eşiyle konuşması eşliğinde açılır. Profesör, öğrencileri arasında dini ve etnik herhangi bir ayrım yapmadan dersler verir. Zorbalıklara karşı barış için çabalarken en büyük destekçisi ise eşidir. Müziğin ve sanatın birleştirici gücüne inanan çift, tüm benlikleriyle konservatuarı ayakta tutmaya çalışırlar. Eski huzurlu günlere bir an önce geri dönmek için ellerinden gelen şeyin yalnızca bu olması onları üzse de içlerinden asla pes etmeyeceklerine dair sözler verirler. Fakat 90’lı yılların başında Yugoslavya’nın dağılmasıyla bölgedeki ulusları bir arada tutmak her geçen gün zorlaşır. İnsanlar kapı komşularına düşmanlaşır. Müslüman Boşnaklar ve savaş yanlısı olmayan Hırvatlar, şehirlerini terk etmeleri için birbiri ardına zorbalıklarla karşılaşırlar. Bu ayrım toplumsal yapıyı da tehdit etmeye başlamıştır ve sıra Profesör Branko’nun idaresindeki konservatuara gelir.
Branko’nun yarışmaya hazırladığı öğrencilerinden Lazar’ın babası, Sırp Gönüllüler Birliği’nin emriyle Profesörü uyarı ziyaretlerin için gelmiştir. Toplumda dışlanmalara, haksızlıklara, cinayetlere yol açan zulüm, Müslümanların konservatuarda öğrencilik haklarını da ellerinden almak ister. Uyarılarla başlayan baskılar yerini konservatuarın kapatılacağına dair tehditlere bırakır. Sanatın, müziğin bu insanlık dışı çatışmalara alet edilmesine karşı çıkan Profesör bunlara da karşı çıkar. Tüm ilgisini yarışmaya hazırladığı öğrencilerine vermek için büyük çaba gösterir. Kendisi olanları kabullenememişken bu yaşananların Lazar ve Halide’yi etkilemesinden korkar. Çünkü, sanatın gücüne duyduğu inançla haksızlık ve zorbalıklara karşı geleceğine inanmaktadır. Bunu da her fırsatta öğrencilerine aktarmaya çalışır. Hem müziğin tılsımlı, iyileştirici etkisi hafife alınabilir mi?
korku ve çaresizlik
Sırp çeteleri, Müslüman Boşnaklara ve Katolik Hırvatlara karşı çeşitli saldırılar düzenlemeye devam ederler. Her geçen gün şehrin bölgelerine çatışmalar, insanların yüreklerine ise korku ve çaresizlik yayılmaktadır. Toplumun her alanında gitgide büyüyen bir kargaşa hakimdir. Arkalarında kopan kıyamete aldırış etmeden el ele tutuşarak güzel gelecek hayallerine doğru yürüyen aşıklar haricinde; Lazar ve onunla yarışmaya hazırlanan sevgilisi Halide. Halide ve Saraybosna Orkestrasının birinci kemancısı olan babası, sokaklarda korkuyla yürüyen Müslümanlardan sadece ikisidir. Meydana gelen çatışmalar, konservatuara gelen tehditler, Sırp bir gencin Halide’nin kemanını parçalamasına rağmen iki aşık birbirlerine destek olarak dik durmaya çalışırlar. Bu saldırılara karşı dayanıklı olmaya çalışan Profesör ise kalp spazmı geçirir ancak kendine verdiği söz onu hızlıca ayağa kaldırır.
bosna şarkısı
Yarışmaya günler kala, konservatuarda yalnız başına kendi bestesi üzerine çalışan Halide, kısa bir süreliğine olsa da bu çatışmaların içinde kendisini yeni bir dünyanın içinde bulur. Sır gibi sakladığı besteyi ise her daim destekçileri olan Profesöre geçmiş olsun armağanı olarak sunar. Branko, harikulade bulduğu bu besteye Bosna Şarkısı ismini verir ve ekler: “Bosna’yı, Saraybosna’nın akşam rüzgarlarına karışmış çocuk seslerini, ezanı, çanı işittiniz değil mi? Ben işittim…” Yarışma günü, Lazar ve Halide birer rakip olarak yarışırlar. Yarışma tarihinde ilk kez bir Müslüman olarak Halide birinciliği hakkıyla alır. Branko, ödül töreninin ardından iki öğrencisini jüri ve seyircilerin önünde Bosna Şarkısı’nı çalmaları için çağırır. Herkesi mest eden akşam rüzgarları da yarışma tarihinde bir ilke şahitlik edenler arasındadır. Yarışmadan sonra konservatuarda zafer kutlamaları yapılırken Lazar, babasının zoruyla Belgrad’a götürüleceği için bir köşede Halide’ye veda etmektedir. Kalpleri keman yaylarıyla bağlı aşıklar, gözyaşları içinde birbirlerinden koparlar.,
1992 yılında başlayan savaş, kozmopolit bir hayata sahip olan Balkan Coğrafyasını soykırım ve katliamlarla kan gölüne çevirmiştir. Bağımsız millet devletlerinin kurulmasını destekleyen ideolojik akımların ardından ortaya çıkan çete ve gruplar diğerlerine karşı saldırılarını yıllarca sürdürür. Barış için imzalanan anlaşmalar dahi bölge için gerçek bir çözüm niteliği taşımaz.
İkinci Perde
Sahnede, esir kadınların ve çocukların tutulduğu hücre görülür. Sırp çeteler baskınlarda kadınların ölmemesi için çaba harcarlar ve onları bu hücrede tutarlar. Dünya, Balkanlarda yaşanan bu zulmü görmezden gelmeye devam etmektedir. Teğmen, hücrenin yanında bulunan sıhhiye eri ve onbaşıya bu kadınların tecavüz edilmek üzere tutulduklarını, bu şekilde toplumlar arasına kin duyguları ektiklerini, Sırp çocukların doğmasıyla Boşnakları Sırplaştırma politikalarının başarıya ulaşacağını böbürlenerek anlatır. Teğmenin gitmesinin ardından onbaşının vicdanı, akşama küçük kızı elinden alınacak esir kadınla konuşmaya başlar. Kızın gözlerinde gördüğü korkuyu hatırlar. Baskına gittiklerinde yanan evden kendi elleriyle kurtardığı kızdır ve teğmen onu ertesi gece için generale götürecektir. Beyninden vurulmuşa dönen onbaşı buna bir çözüm bulmak için sıhhiye erinde yardım ister. Sonunda bir ilaçla kızı öldürerek kurtarmaktan başka çare bulamazlar ve anne de bunu kabul eder.
“Burası konservatuar değil”
Sabah nöbet değişikliğinde kızın öldüğü haberini alan teğmen bir hışımla hücreye girer ve kadınlar tüm nefretleriyle onun üstüne saldırır. Onbaşı ise o hengamede anneyi öldürür. Kızı ve annesini ölümle kurtarmıştır. Silah sesine gelen askerlerin ateş etmesiyle diğer kadınların da ölümüne yol açan onbaşı, başı elleri arasında bir köşede oturur. Ölümün onlar için bir kurtuluş olduğu gerçeğiyle yüzleşmiştir ve düşüncelerini toparlamaya çalışır. Sonraki gün, bir okul sahnesinde arkada patlayan bomba sesleri duyulur. Okulun baskına uğradığını anlayan öğretmen, o sırada yanında olan bir öğrencisini dolaba saklar, bir diğerini kucağına alır ve saklanır. Askerler öğretmeni ve kucağındaki öğrenciyi orada öldürürler. Onbaşı, diğer dolabın kapağını açar ve elinde kemanla titreyerek saklanan küçük çocuğu sakinleştirmeye çalışır. Çocuk kemanı bırakarak kendini kurtarmak istercesine geri çekilir. Onbaşı, yerde yatan öğretmene uzun bir süre bakar. Ardından kemanı alarak Bosna Şarkısı’nı çalmaya başlar. O esnada sınıfa giren teğmen, “Burası konservatuar değil Lazar Onbaşı” diyerek iki el ateş eder.
İSKEMLE YAZI EKİBİ
Yayımlayan