Ne yaşarsam yaşayayım, her şeye insanlara anlatabilecek bir hikâye gözüyle bakıyorum. Olayların bazen tam ortasında bazen en dışında kalıyorum ama bu bakışım hiç değişmiyor. İşlerim, yaşadıklarım, sıkıntılarım, günlerim; hepsi bir hikâye. Seneler önce Fatma ablacığım “Furkan ilerleyen yaşlarını çok merak ediyorum” dediğinde, “Ben de merak ediyorum abla, hayatımı bir diziyi izler gibi izliyorum ve gelecek bölümleri çok merak ediyorum” diye cevap vermiştim. O yıllara ulaşınca aslında merak edilecek bir şey olmadığını, hayatın her geçen gün bana bir hikâye fırsatı verdiğini ve benim de bunları anlatıya çevirdiğimi fark ettim. Arkadaşlarım bilir, başıma hep ilginç olaylar gelir. Bazen o kadar ilginçleşir ki olaylar, kimseyi inandıramam, herkes “Yok daha neler” der. Ben hayatım hakkında “Yok daha neler” demeyi uzun zaman önce bıraktım. Bu yüzden olabildiğince az beklenti ile yaşamımı sürdürüyorum. Kimsenin fikrini merak etmiyorum, kimsenin de fikrini anlatmasına heveslenmiyorum. Çünkü beklentimin ve hevesimin olmamasından çok canım böyle olmasını istiyor. Bu yüzden bulunduğum tüm camia ve topluluklarda “uğraşılmaz, kafasına estiğini yapan, söz dinlemeyen” biri olarak anıldım. Bu aslında bana mantıklı açıklama yapamayanların uydurduğu bir şey. Benden istenilen şey, bana mantıklı bir şekilde anlatılsaydı belki o şeyi gerçekleştirirdim. Belki diyorum çünkü canım yapmak ister miydi bilmiyorum. Tüm kararları (hayati olanlar dahil) bu şekil alıyorum: canım isterse… Bu ara çok canım sıkılıyor. Bu yüzden yazı yazmayıp balık tutmaya çalışıyorum.
Furkan Erten
Yayımlayan