Discovering Byzantium in Istanbul Şimdi Yayında

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni kitabı “Discovering Byzantium in Istanbul: Scholars, Institutions, and Challenges, 1800–1955” yayımlandı. Editörlüğünü Olivier Delouis ve Brigitte Pitarakis’in üstlendiği kitap, İstanbul’da Bizans’ın modern keşfinin ilk evrelerini ve bu mirasın bir akademik araştırma, koruma ve geniş ilgi alanına dönüşmesini inceliyor. İngilizce olarak yayımlanan kitapta 15 makale yer alıyor.

“Discovering Byzantium in Istanbul Şimdi Yayında” okumaya devam et

Kalbin Arka Odası’na Dair

Muhit Kitap’tan, TYB Roman Ödülü’ne değer görülen Ayşegül Genç’in Kalbin Arka Odası adlı eserine bir bakış. “Roman-deneme-günce-distopya arasında bir yerde” hissi veren Kalbin Arka Odası’nda, içimizdeki duygu gelgitlerini temsil edercesine bazen kesik kesik, bazen bitmeyen cümleler bazen ise bir kaç kelime ile koca bir anlamı veren akıcılıkta ve yoğunlukta bir dil kullanılmış.
“Kalbin Arka Odası’na Dair” okumaya devam et

Rus’a Kul Olan

Rus’a Kul Olan

Aytmatov kitapları çözümlenmesi zor olaylardan meydana gelmez. Aslında birçoğumuzun yaşadığı, dinlediği, gördüğü olayları anlatır. Onun kitaplarında okuru öfkelendiren bir kötü ve kötülük vardır. Tıpkı hayatlarımızda her daim var oldukları gibi. Fakat bu kitapta kötünün sembolize edilmesidir aslolan. Hatta iyilikte, umutta, hayalde sembollerle anlatılmıştır. Örneğin Orozkul, bu karakter ismiyle bile bir semboldür. Rus’a kul olana Oruskul der Aytmatov… “Rus’a Kul Olan” okumaya devam et

YALIN BİR ÇARESİZLİK, YAŞAMAK

Çin edebiyatının önemli eserlerinden biri olan “Yaşamak” kitabı, dilimize çevrildiği 2016 yılından beri oldukça büyük ilgi gördü. Çinli yazar Yu Hua’nın 210 sayfalık romanının böylesine büyük bir ilgi görmesinin sebebi belki de kitabın anlatım dili ve ana karakterin yaşadığı acı dolu hayattı. Çinli bir gezginin köy köy dolaşıp insanlarla sohbet etmesiyle başlıyor kitap. Amacı, köylülerin hikâyelerini dinleyip bunlardan halk şarkıları derlemek olan gezginin karşısına Fugui adında bir adam çıkıyor. Ve kitabın devamında yaşlı öküzüyle tarlasını süren ihtiyar Fugui’nin hayat hikâyesini dinliyoruz. “YALIN BİR ÇARESİZLİK, YAŞAMAK” okumaya devam et

KİTAP KURTLARININ KORKULU RÜYASI: KEBİKEÇ

Kebikeç kelimesi kitap okuyucuları tarafından sık sık kullanılan bir kelimedir. Bazen bir dergide bazen bir programda karşımıza çıkan Kebikeç, Instagram kültürünün genişlemesiyle ortaya çıkan “kitap kurtlarının” profillerinde de yer alıyor… Peki nedir bu Kebikeç? Kimdir, necidir, nerelidir? Sahici midir, düş müdür? Yerli midir, yabancı mıdır? “KİTAP KURTLARININ KORKULU RÜYASI: KEBİKEÇ” okumaya devam et

BURAYA YİNE BAŞLIK BULAMADIM

Bu hafta İskemle’ye “anlatsam mı, anlatmasam mı” ikileminde kaldığım bir kitapla geldim. Yapı Kredi Yayınları’na ait Esin Talu çevirisiyle okuduğum Amin Maalouf’un Doğunun Limanları kitabı, bana bir roman için çok kısa geldi. Toplamda 167 sayfa ve karakterler yaşananlara rağmen yüzeysel, hisleriyle yer yer basit hatta kurgu aceleye gelmiş gibi. Olayların yaşanması ışık hızında fakat bunlara rağmen beni derinden etkilemeyi başardı ki “okunsun” dediğim kitaplar arasına girdi. “BURAYA YİNE BAŞLIK BULAMADIM” okumaya devam et

İNSAN YÜKÜ AĞIRDIR

Yaşamak ve çalışmak, yaşamaya çalışmak… Bu iki kelime çok yakışır birbirine, belki de yakışmaktan ziyade yana yana dururlar yan yana. Biliriz ki insan olmak zordur. Bizler çoğu zaman çağımızdan şikâyetlensek, bu çağda yaşamak çok zor desek ve hatta etimizle kemiğimizle nefret etsek bu çağdan; ben bilirim ki her çağda nefret edilesi, kaçılası, korkulası olaylar oldu siz de bilin bunu “oldu ve olmaya devam edecek.” “İNSAN YÜKÜ AĞIRDIR” okumaya devam et