Discovering Byzantium in Istanbul Şimdi Yayında

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni kitabı “Discovering Byzantium in Istanbul: Scholars, Institutions, and Challenges, 1800–1955” yayımlandı. Editörlüğünü Olivier Delouis ve Brigitte Pitarakis’in üstlendiği kitap, İstanbul’da Bizans’ın modern keşfinin ilk evrelerini ve bu mirasın bir akademik araştırma, koruma ve geniş ilgi alanına dönüşmesini inceliyor. İngilizce olarak yayımlanan kitapta 15 makale yer alıyor.

“Discovering Byzantium in Istanbul Şimdi Yayında” okumaya devam et

HAYAT MEMAT MESELESİ

Uzun zaman sonra bazı kararlar verdim. Bu kararlar sigaradan tütüne geçmek  kadar zordu benim için. Tütün sarması keyifli, oyalayan bir iş olsa da gece öksürüklerine dayanmak zordur. Kendimle kalmaktan ve kendime sığamamaktan yorulmuş olsam da bir süredir Furkan ile kafa kafaya yaşıyoruz. Konuşuyor, tartışıyor, anlaşmaya çalışıyoruz. Bu süreçte dünya gün geçtikçe beni ürküten bir yer hâline geldi. Çünkü geriye dönüp bakma fırsatı yakaladım. Hırsımı, öfkemi, sevgimi ne kadar yanlış yerlere yönlendirdiği gördüm. “Bu ciğeri beş para etmez adama niye bu kadar sinirlenmişim?” dedim kendime… Bir başkası için, “Neden bu kadar az sevdim bu insanı?” diye düşündüm. “HAYAT MEMAT MESELESİ” okumaya devam et

KENDİMİZİ KATLETMEK

İNTİHAR KİMSENİN İLK KATLİAMI DEĞİLDİR!

İnsan neden kendi kendinin katili olur? ‘İlkler her zaman zordur, sonrası kolay’ şeklinde açıklanabilecek bir tabiat yasası gereği, katiller ilk defa bir insanı öldürdüklerinde zorlandıklarını ama ikincisinde bunun kolaylaştığını söylerlermiş. Öyleyse şunu diyebiliriz, intihar hiçbir insanın ilk katliamı değildir. İnsan kendinden önce tutunduğu dalın, hayallerinin, umutlarının ve güzel olan bilumum şeyin katili olur. Ardından sıra kendisine geldiğinde daha önceki cinayetlerinin vicdan azabını da taşıyarak son kez katil olur.

“KENDİMİZİ KATLETMEK” okumaya devam et

YOK, HEYECANINI KAYBETMİŞSİN

Bir anlığına suya bakarken, beni yaşatan/yaşamama sebep olan tek şeyin heyecanım olduğu fikrini hissettim. Bu fikri hissetmek de beni heyecanlandırdı ve heyecanlandığım diğer şeyleri düşündüm. Küçük bir akvaryum kurmak üzereyken heyecanla aradığım, bulduğumda özenle seçtiğim taşları; İskemle için düşündüklerimi, gelen yazıları düzenlerken yaşadığım heyecanımı düşündüm. Bunlarla beni hayatta tutan hissiyatı pekiştirdim. “YOK, HEYECANINI KAYBETMİŞSİN” okumaya devam et

SAKİN

İnsanlar, birkaç kelimeyi bir araya getirerek kurduğu her cümlenin büyük fikirler içerdiğine, bu cümlelerin çok önemli olduğuna inanıyor. Senin ne düşündüğünü, ne yaptığını önemsemiyor. Bu durum başımı ağrıtıyor. Kafamın içinde dönen hiçbir konuyu toparlayamıyor, düşünemez hâlde buluyorum kendimi. Sessiz kalmak, sakin durmak büyülü bir şey gibi geliyor. Farklı hiçbir şey istemiyorum, değişiklik duygusu beni geriyor. Bu yüzden kendimi susmaktan, aynı yerde bulunmaktan alıkoyamıyorum. “SAKİN” okumaya devam et

YAYLALANAMIYORUZ!

Yaylalarımız yaylalanamayanlarla dolu. Ne demek ki şimdi bu?

Yaylalarımız da insan kalmadı demek. Bu yıl iki ayı aşkın bir süre yayladaydım. Bol bol hatıra dinleme fırsatım oldu. Neler olmuş neler bitmiş neler varmış da artık yok. Sürekli karamsar şeyler yazmayı istemiyorum ama gördüklerim hissettiklerim maalesef beni böyle şeyleri yazmaya yöneltiyor. Bir takım bilinçaltı zorlaması gibi adeta. Evet caminin avlusunda otururken yaylacılarla, 86 yaşındaki Aziz Amca kulakları duymadığı için başlıyor sesli sesli hayıfanmaya. “YAYLALANAMIYORUZ!” okumaya devam et

SORUNLAR VE DÜŞMANLAR

Sorunları kendine çeken, ortaya yeni sorunlar çıkaran ve gerçekten sorunlu bir yapım var. Durduk yere bir sorun bulur, bunun çözümlerini düşünürüm. Bulduğum çözümlerin de ne gibi sorunlar meydana getireceğini, bu sorunların nereye ulaşacağını hesaplamaktan bitmek bilmeyen bir sorun deryasına düştüm. Uzun zamandır böyle. Geçen gece sorun bulma ve sorgulamanın en uygun mekânı olan balkonda vakit geçirirken iki şey fark ettim. Bunlardan birincisi: düşman yaratmak. İkincisi: haddini bilmemek. Hepimiz farkındayız bunların. “SORUNLAR VE DÜŞMANLAR” okumaya devam et

SANAT VE AHLÂK

Sanatların ve bilimlerin gelişmesi ahlâkın gelişmesine katkıda mı bulunmuştur yoksa bozmuş mudur ahlâkı? Bundan da önce, insan için ahlâkın ne kadar önemi vardır sorusunu sormak gerekir belki ama bu soru çok daha derin bir konu; din, felsefe, psikoloji ve sosyolojinin ilgi alanına giriyor. Bilimin insan ahlâkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturduğunu söylemek bir iddiadan fazlası, bir realitenin itiraf edilmesi olur. “SANAT VE AHLÂK” okumaya devam et