İÇİMDEKİ SIZI

-Aa, sen mi geldin? Buyur otur lütfen. Konuşmamamız gereken çok şey var.

Ziyaretin kısası makbuldür evet. Fakat sen çok uzun gittin. Biraz soluklanmamız gerekiyor o yüzden. Nefes almaya ihtiyacım var, gözlerinse tam bir solunum merkezi kalbimin.

Konuşmayacak çok şey var evet. Suçlamamak ve affetmemek üzerine özellikle. Yok kalbim parçalanmış , yok sen kırgınsın, yok ben kırgınım…. Daha aklıma gelmeyen bir dünya depresif patlamalar… Ne gereği varsa bunları konuşmanın. Karşılaşmışız işte ne güzel. Sen büyümüşsün, içindeki çocuk büyümüş. Benimse yüzüm paspal bir halde. Anı kaçırmayalım, az vaktimiz var. Uzun uzadıya sarılalım yılların o zehirli buğusuna.

Konuşmayalım demiştim sana ama sen de gitmeyi tercih etmiştin. Kaldığında da zaten bunları konuşmamamız gerekiyordu. Biraz bakışıp hatta çoğu zaman utanıp sükutun tadına odaklanmak daha iyi olacaktı bizim için. Beceremedik; en çok da ben, kabul ediyorum. Özür dilerim. Gerçi bir suçlu aramıyorduk da… Can çırpınışı bunlar. Telafi edemeyeceğini bile bile son bir ümit. Susturamıyoruz geçmişi üstümüzde bir türlü.

Olmadı, olmuyor, belki hiç olmayacak da. Hesaplar kitaplar her zamanki gibi bırakmıyor peşimizi. Tüm acıların birikmiş uğultusu sağır ederken zihnimizi, gözlerimizdeki o mahsun yorgunluk fena halde tüketiyor. Sahi, saat kaç? Ne kadar vaktimiz kaldı şunun şurasında? Bunu söylemek çok acı ama… Vaktimiz tükendi. Ne güzel de sustuk değil mi, öylesine karşılıklı, öylesine içten. Teşekkürler hiçbir şey paylaşamadığımız için. Arada bir buluşabilsek de keşke, anlamasak birbirimizin halinden böyle.

Yine de ne olursa olsun ben şunu anladım ama… Sen gülmediğin sürece ben yarım kalacağım. O yüzden unutma da arada bir gül ne olursun. Zaten yeterince eksiğim, bir de yarım kalmış olmayayım.

Güle güle.

KEREM GÜMÜŞ

Fotoğraf: Gülsüm Ercan

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir