Muhit Kitap’tan, TYB Roman Ödülü’ne değer görülen Ayşegül Genç’in Kalbin Arka Odası adlı eserine bir bakış. “Roman-deneme-günce-distopya arasında bir yerde” hissi veren Kalbin Arka Odası’nda, içimizdeki duygu gelgitlerini temsil edercesine bazen kesik kesik, bazen bitmeyen cümleler bazen ise bir kaç kelime ile koca bir anlamı veren akıcılıkta ve yoğunlukta bir dil kullanılmış.
Kitabın içeriğinde ise 2 farklı kişinin ağzından günceler okuyoruz. Sanki birbirleri ile mektuplaşıyorlar gibi. Fakat yaşadıkları zamanlar farklı. İlki, diğer günce sahibine “kuzum” diye hitap ederken öteki güncenin sahibi ona “taya” diye hitap ediyor. Taya; “çocuk bakıcısı, dadı” anlamına geliyor. Yani ilk ve ikinci günce sahipleri arasında bir nevi kuşak bağlantısı olduğunu hissediyoruz. İkinci günce sahibi gelecekte, diğer güncenin sahibinden farklı bir dünyada yaşadığını anlatıyor. Kitapta karakter ve olay bakımından değil; duygu, düşünce ve tecrübe aktarımı bakımından bir akış olduğunu hissediyoruz.
“ÖLÜLERİMİZİ GÖMEMİYORUZ TAYA”
Bizleri kitabın distopik olabileceğini düşünmeye iten mesele, gelecekte yaşayan günce sahibinin anlattığına göre onun yaşadığı çağda ölülerin gömülmemesidir. O çağda toprak ölüleri kabul etmemektedir. Ölüler gömülmez ve evin arka odasında bekletilir. Kokusundan muzdarip olunduğu için ise adeta gül kokulu parfümler boşaltılır üstlerine. Bu yüzden onlar için artık gül kokusu ölüm, ceset ve yas anlamına gelir. Herkes birbirine iyi davranır; kimse arka odasında bir ceset istememektedir çünkü.Gelecekte yaşayan günce sahibi de evinin arka odasında annesinin gül kokulu cesedi ile yaşamaktadır. Çok aciz hissettirir bu durum kendini okura.
“Ölülerimizi gömemiyoruz taya, herkes birbirine iyi davranıyor bu yüzden, kimse erkenden ölmesin, kimse kimsenin ruhunu hırpalamasın diye burada çok iyi şeyler oluyor diyenler bile var.”
“Bildiğimiz kadar bilgiyle, inandığımız kadar inançla mı tanrı’ya inanırız, beni bilin diyen, bana inanın diyen tanrı, neden bana aşık olun diye emretmemiş, aşkı emre uymaz şekilde yarattığı için mi, o ardıç ağacı tüm bunlara şahit olmak için mi biter aşığın üzerinde, her gece iman tahtamda başka bir problem çözüyorum taya, çaresizliğin de insanı aşka yaklaştıran bir tarafı olmalı, acizlik insana bilmekten ve inanmaktan daha büyük ve daha hızlı adımlar attırıyor olmalı.”
DEMLENMEK İSTİYORUM DİYENLERE TAVSİYE
Belki kitabı saran yoğun bir olay sarmalı yok, fakat kitapta öyle paragraflar var ki defalarca okunur, üzerinde düşünülür. Bu, kitabı çekici kılan sebeplerden biri. Velhasıl, ben biraz demlenmek istiyorum diyenler için tavsiyemizdir.
“Aşk geçiştirmiyor bizi, aşk bağrımızda paslı bir hançer, içimize doğru bir göz açıyor, insanın içinde bir yerlerde eksik bir parçanın olduğunu o gözle görüyoruz taya, o parça tanrının elinde, buna ben de inanıyorum, lakin parçadan tüme gitmeye inanmıyorum ben, parçalanarak tüme gitmeye inanıyorum, eksik parçam hangisi, tanrı’nın ellerinde duran parçam hangisi, bulmak için uğraşıyorum, asla vazgeçmeyeceğim, insan kendi eksikliğinde boğulmamak için başkasının eksiklerini bulur ve ona tutunur, ellerinin boş olması bu yüzdendir, benim ellerimde kayıp parçam var taya, ben dua ederken ellerimi bu yüzden açıyorum.”
Yayımlayan