İNTİHAR KİMSENİN İLK KATLİAMI DEĞİLDİR!
İnsan neden kendi kendinin katili olur? ‘İlkler her zaman zordur, sonrası kolay’ şeklinde açıklanabilecek bir tabiat yasası gereği, katiller ilk defa bir insanı öldürdüklerinde zorlandıklarını ama ikincisinde bunun kolaylaştığını söylerlermiş. Öyleyse şunu diyebiliriz, intihar hiçbir insanın ilk katliamı değildir. İnsan kendinden önce tutunduğu dalın, hayallerinin, umutlarının ve güzel olan bilumum şeyin katili olur. Ardından sıra kendisine geldiğinde daha önceki cinayetlerinin vicdan azabını da taşıyarak son kez katil olur.
CETVELİ KAYDIRMAK
İnsanlığın başından beri var olan bu katliamlar, tarihin hiçbir bölümünde meşru görülmemiştir. Ancak günümüz dâhil hiçbir zaman da eksik olmamıştır. Günlük rutinlerimizde en az bir defa kendini katletmeyi düşünen onlarca insanla karşılaşıyoruz veya aynı trende yolculuk yaptığımız bir insanı akşam bülteninde raylarda görebiliyoruz. Gece vakti bir başımıza oturduğumuz bankta, aklımızın kıyılarında gezinmeye başlıyor düşüncesi. İnsan, hayat ve ölüm arasındaki düz çizgide yaşamını sürdürmeye çalışırken cetveli kaydırmasıyla meşhurdur. o düz çizgi her bir yöne eğildiğinde, başımıza gelenlerin kabulüyle cetveli düzeltmeye çalışanlar bir şekilde hayatta kalanlardır. Kendini katledenler ise düzeltmekten vazgeçip cetveli kıranlar.
SIKILMIŞ YUMRUĞUNUZA SAHİP ÇIKIN
‘Hiç intiharı düşündünüz mü?’ sorusuna “Kırk yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama kırk yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım.” diye cevap verir İsmet Özel. Aynı zamanda, intihara değmeyecek insanlardan yaşamaya değecek bir hayat çıkarmanın formülünden bahseder. “Elimizdeki son hurma fidanını dikme inadından kıyametin koptuğunu kendi gözlerimizle görsek bile yan çizmeyeceğiz. Dünyada sadece acı var. Acıyla savaşma iradesidir sıkılmış yumruğumuzu gevşetmeyen.” diyor. Yumruğumuzu gevşetmemenin ötesinde yumruğunu gevşetmeye meyyal insanların ellerini tutmanın erdemini de terk etmemek gerekiyor.
“MEFKÛRE AZALDIKÇA İNTİHAR ÇOĞALIR”
Kafa karışıklığı ve iki kültür arasında kalmanın yaşattığı zorluklara dayanamayarak intihara teşebbüs eden fakat vefatına kadar beyninde bir mermiyle yaşayan Ziya Gökalp’i biliyoruz. Bu teşebbüsünü ve genel olarak intiharı hayat gayesi ile ilişkilendirir ve ekler, “insanlar arasında mefkûre çoğaldıkça intihar azalır, mefkûre azaldıkça intihar çoğalır.” İnsanlar arasında, varlığının miktarıyla bireylerin yaşamına son vermesi üzerinde etkili olan mefkûrenin önemi aşikârdır. Benzer şekilde, bu alandaki çalışmalarıyla tanınan sosyolog Durkheim, intiharın bireysel veya psikolojik bir olgudan çok toplumsal bir olgu olduğunu iddia eder. Toplumun etkisiyle, desteğiyle veya sürüklemesiyle gerçekleşen bu kendini katletme eyleminin sorumluluğunu toplumun tümüne de yükler aynı zamanda. Durkheim uzun yıllar yaptığı gözlem ve çalışmaların sonucunda intiharı dört farklı kategoriye ayırır: bireyin bir toplumsal çevreye sahip olmamasıyla gerçekleşen egoist intihar; kişinin toplumla olan bağı kendisinin çok önüne geçtiğinde gerçekleşen alturistic intihar; toplum normlarının çözülmesiyle ilişkilendirilen anomik intihar; ve baskıcı katı normların sebep olduğu fatalist intihar. Sonucunda ise toplumu bir arada tutacak olguların öneminden bahseder. toplum birbiriyle ayrışmaktan uzakta, güvenli bir alana sahip olduğu sürece intihar oranlarının azalacağını vurgular.
“GERİDE KALANLARA YÖNELİK AĞIR BİR SUÇLAMA…”
Bireyin ve toplumun iç içe etkileşimli bir ilişkiye sahip olduğu kendini katletme eylemi, İsmet Özel’in dediği gibi “geride kalanlara yönelik ağır bir suçlama” olarak kalır. İnsan, kendisini hayata bağlayacak bir ilke ve bu ilkeyle ilişkilendirdiği umutlarını katletmekten daima kaçınmalıdır.
Yayımlayan