Kendinden Taşan

Yaşamımdan çekileceğim yerde

içimin en derininden çekiliyorum

ruhumun yazgısı, çocukların yıldızları

ve acıya hiç kapanmayan kapımız

kapımızdaki ayakkabılar taşınıyor

daha ferah bir odaya alınıyor hüznüm

hüznümün çerçeveleri eskimiş, perdelerimizi kirletiyor

bana en acı veren şey

perdelerimizi gökyüzünün üzerine örtmektir

en sevdiğim kokular taşıyor tencereden

annemin ocağın başındaki hali

elleri belinde, kara kara düşünürken

fakat birazdan bize gülümseyecek diyorum

çocuk kalbimin bilgisizliğiyle

ben hala sevgisini dilenmeyi düşünüyorum

üzerimde turuncu bir elbise

içim çekiliyor ömrümden

yıldızlar bir tek çocuklarındır cümlesini söyleyip

gitmek için geldiğim yaşamımda

hapsolmuş gibiyim

saçlarım benim değiller sanki

bin bir düşünceyle kıvrılmışlar

benim değiller ellerim, gözlerim

hayatımın dışında öylece durup

bu yabancı kadını izliyorum

içinde düştüğü yerden kalkamayan

bir çocuğu taşıyan ve hiç olmazsa kederi büyüten

onun tek anneliği

bu kederi büyütmek olacak belki de

bu kadını izliyorum ondan uzakta

delik deşik içi, içinde bir ateş parçası

çarpıyor arada göğüs kafesinin içindekine

üzerine toprak atmayla bile sönmeyen bir ateşi taşımak

doğmadan evvelden beri taşmak kendinden, içinden

kendinden boğulmakla biten bir ateşle

bir ateşin içinde boğuluyorum

Kevser Öz

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir