Mutlu olamayacak kadar hayatta kaldık. Sadece huzuru arıyoruz. Huzurun yolu da ancak mütevazi bir yaşamdan geçiyor. Mütevazi yaşamdan kastım moda hâline gelen minimal yaşam değil, kapitalizm ve bir şekilde bizlere dayatılan yaşam anlayışından uzaklaşmak.
Mahalle bakkalından veya bakkaldan bozma sokak arası marketlerden alışveriş yapmaktan uzaklaşmak hepimizi sinir hastası etti. Çünkü gittiğimiz zincir marketlerde iki ekmek almış olsak bile dakikalarda kasada sıra bekliyoruz. Barkot okutulunca çıkan “dit” sesleri, pos cihazından çıkan uzun fişler hepimizin beynini uyuşturdu. Peki neden bu işkenceyi yaşıyoruz?
ÜRÜN AZ, KREDİ KARTI ÇOK
Bizi küçük esnaftan uzaklaştırıp zincir marketlere mahkum eden şey, bakkaldaki ürün çeşidinin azlığı değil cüzdanımızda artış gösteren kredi kartlarıydı. Şimdi o kadar çok kartla marketler, mağazaları gezmekten başka bir şey yapamıyoruz. Kalabalıkların, seslerin arasında ekmek almak için bu kadar mücadele etmek de elbette bizleri huzursuz, mutsuz ve gergin insanlar hâline getirdi. Bunun çözümü de elbette geriye dönmektir. Bizler geriye doğru yürüyüşe geçmeden hiçbir şey bize huzur vermeyecek. Öyle olmasaydı sahaflardan kitap, eskicilerden kırık dökük eşyalar aramazdık değil mi?
“GERİYE DOĞRU İLERİ”
Eski veya nostalji insana çoğu zaman huzur veren şeyler barındırıyor. Bunca koşuşturmanın arasında albümden çıkan bir fotoğrafın yüzümüzde oluşturduğu o belirsiz gülümsemeyi hatırlayın. İçimizde ne zaman meydana geldiğini anlamadığımız bir boşluk oluştu. Geriye bakmadan, geriye adım atmadan içimizde açılan boşluğu dolduramayacağız. Kıymetli Bülent Akyürek ağabeyin dediği gibi “Geri doğru ileri!”
Zincir marketler, bilmem kaçıncı nesil kahveciler, şovla servis yapan restoranlar bize huzur değil ancak haz veriyor. Yaşadığımız dünya tamamıyla haz üzerine kurulduğu için hissettiklerimiz bizi yanıltıyor ve sahte bir mutluluk girdabının içine düşüyoruz. Bu rüyadan da ancak kredi kartının ekstresi ile uyanabiliyoruz.
Yayımlayan