PROFESYONEL’E DAİR

Bir ocak akşamında kuru bir ayaz ve insanın yüzüne vuran serin rüzgârla beraber Zeytinburnu’na doğru yola çıktım. Bu oyunu izleyeceğim için içimde merakla birlikte tatlı bir heyecan vardı. Sahnelenecek olan “Profesyonel” isimli oyun, ülkemizde ilgiyle takip edilen bir oyun olduğu için biletler satışa çıktığı an tükeniyordu. Devlet Tiyatroları’nda sahnelendiği için yoğun bir sahneleme takvimi yok. Ben de aylarca Devlet Tiyatroları’nın bilet sistemlerinde mesai harcamış, bir türlü bilet alamamıştım. Neyse ki bu anlarda devreye güzel bir dost giriyor ve sevgili arkadaşım Caner Çolak’ın benim için kültür merkezi gişesinde sıraya girip bilet aldığı haberini alıyordum. Kendisi ile bu oyunu izlemenin çok güzel bir hatıra olduğunu, şu kısacık hayatta somut şeyler değil güzel dostlar biriktirmenin haklı mutluluğunu da bu satırlara iliştirelim. Var ol güzel insan Caner.

OYUN toplumsal, politik, ekonomik konuları ele alıyor

Oyun, Ünlü Sırp yazar Duşan Kovaçevic’in bölgedeki değişim sürecini, önceki ve sonraki olarak ayırdığı yöntemle kaleme alınmış. Hikâye genel anlamda Yugoslavya Devlet Başkanı Josip Broz Tito dönemini hicvediyor. Haliyle mizahın dramatik ögelerle iç içe geçtiği bir kara komedi diyebiliriz. Yugoslavya’nın sosyalizmin etkisinden yavaş yavaş çıkmaya başladığı dönemde, bir entelektüelin yaşamını konu edinen bu oyun, toplumsal, politik, ekonomik konuları ele alıyor. 2000 yılında aynı isimle vizyona çıkan ve birçok ödüle layık görülmüş bir sinema filmi olduğunu da izlemek isteyenler için eklemiş olalım.

Ülkemizdeki en iyi aktörlerden olduklarına inandığım Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler’in bu oyunda sahne almaları benim için çok iyi bir gözlem fırsatı olmuştu. Oyun künyesinde rejisör olarak usta isim Işıl Kasapoğlu’nu görünce ayrıca mutlu olmuştum. Devlet Tiyatroları’nın sahne arkasındaki yapım ve teknik desteğini de düşünce görsel olarak da seyirciyi doyuran bir oyun olacağına dair beklentim net idi.

PROFESYONEL başlıyor

Işıklar yanıyor, tamamıyla dolu salon sessizliğe kavuşuyor ve oyun başlıyor. Öncelikle güzel tasarlanmış ahşap dekorları görüyorum. Kahverenginin hâkim olduğu dekor içimi ısıtıyor.  Yetkin Dikinciler, yayınevinde görevli sanat yönetmeni Teodor karakterini canlandırıyor. Görevi gereği yeni yazarlarla sıkça görüşmek durumunda olan Teodor, bu görüşmeler esnasında Bülent Emin Yarar’ın canlandırdığı Luka karakteri ile karşılaşıyor. Teodor yayınevine gelen Luka’yı, daha önce görüştüğü yazar adaylarından biri olarak zannetse de aslında durum farklıdır. Theodor, komünizmi ve başkan Tito’yu eleştiren ve hatta karşıt söylemleri ile fişlenen bir yazardır. Luka ise, Theodor’u 18 yıl boyunca takip etmiş hatta kendi müdürlerine Theodor’un öldürülmesini dahi önermiş bir gizli polistir.

Luka’nın yayınevine geldiğinde elinde olan bavuldan Luka’nın Theodor’u 18 yıl boyunca süren takibinin tüm şahitleri çıkıyor. Bu noktadan sonra oyun duygusallaşmaya başlıyor. Ardından evrak çantasından çıkan Theodor’a ait tüm yazışmalar ve konuşmalar raporlanmış şekilde Luka tarafından ortaya konuyor. Aslında Luka ve Theodor bu andan itibaren geçmiş 18 yılı tekrar yaşamaya başlıyor. Pişmanlıklar, önyargılar, hatalar tekrar konuşulmaya başlıyor. Luka her ne kadar Theodor’u takip etmiş olsa da yıllardır onun tüm hayatına şahit olduğunu da anlatıyordu.

Oyun sistem ve komünizm eleştirisi üzerine kurulu gibi gözükse de aslında sistemin insan üzerindeki etkisine atıfta bulunuyor. Theodor, başkan Tito’yu baskıcı bir rejim yöneticisi olduğu için eleştirirken aslında Luka da bizzat bu sistemin yönettiği mağdurlardan biridir. Yani bir iktidar Theodor’u yönetirken, diğeri de Luka’yı yönetiyor. İktidarlar değişse de insanların yazgıları değişmiyor. Yazar Duşan Kovaçevic bunu metin altı tekniğiyle çok başarılı bir şekilde işlemiş.

OYUNCULARDAN MUHTEŞEM PERFORMANS

Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler gibi iki yıldız ismin yer aldığı oyunda Marta karakterini canlandıran Gülen Çehreli’yi, Kaçık rolünde ise Cenap Oğuz’u anmadan geçmeyelim. Her ikisi de gayet güzel bir performans sergileyerek  bu oyunun bir parçası olarak yer aldılar.

Oyuna dair bazı ince noktaları ifade etmekte yarar var. Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler’in muhteşem performansları o kadar ön plana çıktı ki, kimi zaman metin dahi bunun gerisinde kaldı. Bu ilk etapta hoş bir durum fakat oyun metninin tüm detayların önünde olması gerçeği rejisör kanalıyla çözülebilirdi diye düşünüyorum. Bazı sahnelerde çok başarılı iki aktörü izledim. Tiyatroda hikâye ve olay örgüsü üzerinden bir gidişat olduğu için her ne kadar iyi oyunculuklar olsa da bu büyülü sanatın metin etrafında hareket ettmesi gerektiğini ifade etmek gerek diye düşünüyorum.

Tüm bunlarla beraber metin ve oyunculuk olarak çok güzel bir oyun izlemiş oldum. Yaşadığım hayatı, bu çağda yaşamanın ne denli zahmetli olduğunu düşünerek oyunda geçen replikleri zihnimde kendime ifade ederek Zeytinburnu sahiline kadar yürüdüm.

Güzel oyunların hayatımıza kattığı farkındalıklara, iyi oyunların hazzına, iyi oyuncuların yeteneklerine, güzel dostum Caner’e, vefa ile.

Ya, onlara karşı olduğunu sanarak onlardansın; ya da sahiden onlara karşısın, yani hiçbir yerdesin, kısacası yoksun.

BEKİR GÖKSEL

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir