Garibaldi Salon, ilk oyun ve bir ilkbahar akşamı…

Beyoğlu’nda bir bahar akşamında, Devlet Tiyatroları’nın bu sene ilk kez oyun sahnelediği İstiklal Caddesi’nde bulunan Garibaldi Salon’a doğru yürümeye başladım. Oyun öncesi bir kahve molasının ardından binaya ulaştım. Binaların ruhsal ve tarihi yapısının, benim için oyun hazzı üzerinde çok etkili olduğunu daha önceki yazılarımda sıkça ifade etmiştim. İtalyan İşçi Yardımlaşma Cemiyeti’nin kurucusu Garibaldi’nin adıyla anılan binanın içinde geniş bir kütüphane, el yazması defterlerden oluşan bir arşiv ile önemli sanat eserle bulunuyor. Oyun izlemek için bu binaya gidecek okurlarımızın mutlaka içerideki el yazması arşivi de ziyaret etmesini öneririm.

“Garibaldi Salon, ilk oyun ve bir ilkbahar akşamı…” okumaya devam et

DARÜLBEDAYİ’DEN YENİ OYUN: VEBA

Darülbedayinin, yani İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu olan “Veba” oyununu kaleme almaya çalışacağım. Salgın sebebiyle seyircilerden uzak kalınan sürecin ardından yeni bir oyun sahneleme fikri oldukça cesaretli bir eylem. Pandemi yasaklarının uygulandığı dönemde tiyatro camiası da evlerine kapanmak durumunda kaldı. Bu da beraberinde hem sahne arkasındaki hem de sahnedeki emekçilerin tiyatro kondisyonunun düşmesine yol açtı. Teknik tabiriyle Doms, Anadolu tabiriyle hamlama diye bilinen bu sendromu tiyatro emekçilerinin büyük kısmının yaşadıklarını düşünüyorum. Bu durumda üretmek, yazmak ve yeni bir oyun sahneleme fikrinin zor ve zahmetli olduğunu kabul etmek ve değerlendirmeleri buna göre yapmak gerekir. “DARÜLBEDAYİ’DEN YENİ OYUN: VEBA” okumaya devam et