TAHTA VE “BU BİLGİ NE İŞİMİZE YARAYACAK?”

Her şey anneannemin bir sorusuyla başladı… Akvaryumdaki tahta parçasının üzerine taşları koyarken anneannem neden böyle yaptığımızı sordu. Bizimkiler, anneanneme tahtanın suda batmadığını, dipte durması için taşlarla baskı yapıldığını anlatırken ben kafamda bambaşka bir şeyle mücadele etmeye başlamıştım bile. 80 yaşındaki anneannem, yeni bir bilgi öğrenmiş ve bu bilgi onun hayatında hiçbir işe yaramayacaktı.

Böylesine basit bir bilginin birisi tarafından bilinmemesi muhteşem bir şeydi. Çünkü yeterince gereksiz bilginin zihin dünyamızı işgal ettiği bir dünyada, bir şeyi bilmemek kendini korumaktır. Olayın diğer boyutunda ise bu bilgi olmadan ömrünü sürdürmüş olmasıydı. Zaten can alıcı nokta burası; bilmediğimiz şeylerin farkına varmadan yaşamamız ve bildiğimiz zaman hiçbir şeye tesir etmemesi.

BİR İŞE YARAMAYAN NE ÇOK ŞEY BİLİYORUZ

Bilmemize rağmen hayatımızda etkisi olmayan ne çok şey var değil mi? Öğrenmememiz gereken, zihnimizde yer kaplamaktan başka bir şeye yaramayan ne çok şey biliyoruz! Ah bizler, insanlık ne de çok seviyoruz her bir şeyi bilip küçük beyinlerimizi yormayı. Bir gece yarısı yorgun bir şekilde eve dönerken bindiğim takside, şoföre bakınca birkaç ay önce de yolculuk yaptığımızı hatırlamıştım. O an tüylerim ürpermiş, neredeyse şoka girmiştim. Böylesine gereksiz bir bilgiyi zihnimde tuttuğum için kendime ne kadar kızdım, bilmiyorum. Bir daha görme ihtimalinin bu kadar düşük olan bir yüzü tanımak, işine yaramayacak şeyleri bilmek ve işine yaramayacak, hiçbir katkısı olmayan sohbetleri dinlemek çok garip bir şey.

Matematikten veya diğer derslerden nefret eden çocukların klişe haline gelen “Bu bilgi hayatta ne işimize yaracak?” sorusu aslında hepimizin temel sorusu olmalı. Karşımızdaki insan bir şeyler anlatırken hemen bu soruyu sormalı ve ona göre dinleyip, dinlememeye karar vermeliyiz. Çünkü böylesine yoğun bilgi akışının olduğu, her yerin ışıklı tabelalarla dolduğu, herkesin konuştuğu günlerde akıl sağlığımızı korumak için buna mecburuz. Hepimizin Saramago’nun Körlük kitabında olduğu gibi geçici körlüğe yakalanmamız gerekiyor. Benzer şekilde geçici sağırlık, dilsizliğe de ihtiyacımız var. Ne kadar sağırsak o kadar iyi duyarız. Ne kadar dilsiz olursak o kadar güzel konuşuruz. Tabi diğerleri kadar yazmamaya da ihtiyacımız var…

FURKAN ERTEN

Fotoğraf: Ebrar Nur Ünal

 

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir