Yazar Gökçen Göksal ile son kitabı ‘Yeni Ufuklar Kıyısında’yı, geçmişi bugünü ve yarını konuştuk.
‘YAZMAK, İDDİA SAHİBİYİM DEMEKTİR’
Yazarlık maceranızdan bahseder misiniz?
Kitap okuma serüvenin çok erken yaşlara dayanıyor Ortaokul ikinci sınıftaydım sanırım, harçlıklarımla Nermi Uygur’un ‘Felsefenin Çağrısı’ kitabını almıştım. O yaşta böyle bir kitabı satın almak (!) bir iddiadır aslında, bir meydan okumadır. ‘Yazmak bir eylem biçimidir’ diyebiliriz. Bir eylem biçimi olarak yazarlık aynı zamanda bir iddia ortaya koymaktır. Yani ‘Bugün ne yazsam acaba’ diyerek yazar olunmaz. Acı çekeceksin, ızdırap duyacaksın, bir şeylerin varlığı/yokluğu içinizi sızlatacak böyle bir ruh halinde değilsen yazamassın en azından ben yazamazdım? Tabii burada yazar kimdir? sorusu devreye girer. Çoğaltırız o zaman. Edebiyatçı kimdir? Şair kimdir? Romancı kimdir?
‘YAZARLARIN BİR ÇAĞRISI OLMALI’
Sizce kimdir?
Bir şey olabilmek için o şeyin ızdırabını çekmeniz lazım. O şeyin adını siz koyacaksınız. Tabiatta her şey emek üzerine kurulu. Yemek yerken bile bir enerji sarf ediyorsunuz? Her şeyin bir bedeli var, ama az, ama çok. Yazarlığında bir bedeli olmalı, en azından çağrısı olmalı. Hayatında hiç geçim sıkıntısı çekmemiş bir insana, bana parasızlığı anlat deseniz size ne anlatabilir? Babasız büyümüş bir çocuğa baba sözcüğü senin için ne ifade ediyor diye sorsanız size ne söyleyebilir? Verdiği cevabın bir karşılığı olur mu? Bir objeyi/durumu/değerlendirirken onun ne olduğundan çok, sizin zihninizdeki karşılığıdır asıl olan. O karşılıkta yaşanmışlıklarla ilgilidir.
‘NEREYE BAKILDIĞI DEĞİL NEREDEN BAKILDIĞIDIR ÖNEMLİ OLAN’
Kitapta geçmişten geleceğe bir köprü kuruyorsunuz. Çok farklı isimleri, konuları, ele almışsınız. Rus Edebiyatı’ndan kütüphanelerin tarihine, İbni Arabi’den Lenin’e kadar birçok konu ve isimi detaylıca inceliyorsunuz?
Bu saydıklarınız, bizim yazdıklarımızın ve yazmadıklarımızın hepsi dünya. İnsanı insan yapan yegane şey, üretimdir. İnsan ürettiği kadar insandır. Bu üretim bizi biz yapar. Dünyada her gün kendisini yeniliyor, bir önceki günü geride bırakıp eskitiyor, ‘YENİ GÜN’ diyoruz. Tabiatta her şey bir gelişim tekamül üzerine kurulu. İnsan bundan bağımsız kalırsa ontolojik bir sıkıntıya düşer, inan olma vasfını yitirir. Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerif’i var ‘İki günü eşit olan zarardadır’ diyor. Bu söz yeryüzünün yasasına vurgudur. Müthiş… Buradan bakınca bizde etrafımıza geçmişe, geleceğe, yaşadığımız zaman bigane kalamayız/kalamadım da?
Geçmiş olmadan gelecek olmaz. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. İnsanlık tarihi bizim için öyle güzel derslerle ibretlerle dolu ki. Geçmişe sondaj yapınca bugünü ve yarını daha iyi görüyorsunuz. Önünü görmek diye bir tabir vardır ya hani, işte bu. Önümüzü görüyoruz. Neden mi? Çünkü her şeyin özü insan. Medeniyetleri kuran da insan, yıkan da insan. Var edende insan, var olan da? Bulan da insan, kaybeden de, hatta kaybolanda insan.
Pierre Teilhard de Chardin çok farklı bir insan. Cizvit rahibi ama kendisini bu kartvizitle sınırlayamayız. Onun bir değerlendirmesi var “Belirleyici olan, her zaman nereye bakıldığı değil nereden bakıldığıdır” çok doğru. İstanbul Boğazı’na bir Anadolu Hisarı’ndan bir de Rumeli Hisarı’ndan bakın bambaşka şeyler görürsünüz. Sadece görsel anlamda değil, ideolojik, siyasal ve politik anlamda da durduğunuz yer önemlidir, yaşamınızın her anını etkiler. Kendisi olur.
‘GELECEK GEÇMİŞTE BAŞLAR’
Geleceği kurmak için mutlaka geçmişe göz atmalı mıyız?
Bakın bunu bir örnekle izah edelim. 1789 Fransız Devrimi’nin kabaca üç yüz yıllık geçmişi vardır. Arkasında bir burjuva sınıfı vardır, yine aynı şekilde arkasında Kant, Descartes, Leibniz, Diderot, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire, John Locke ve Thomas Paine vardır. Fransız Devrimi der geçeriz, ama arkasındaki birikimi görmeyiz. En az üç yüz yıllıktır. 1917 Ekim Devrimi ‘de aynı şekilde bir geçmişe entelektüel bir birikime yaslanır. Ekim Devrimi’ni de Aydınlanma Çağı’nın birikimine yaslayabiliriz. Valery Bryusov aklıma ilk gelen. 1905 yılında Maksi Gorki Peterburg’da “Novaya jizn” (Yeni Yaşam) adlı dergi çıkartıyor. Derginin yazarları arasında kim var Lenin. Rusya’da 19. Yüzyılda çıkan günlük gazete sayının ulaştığı rakam 100. Bugün Türkiye’de kaçtan günlük gazete çıkıyor, bugünü geçtim 60/70/80’li yıllarda kaçtı mesela?
VIII. HENRY’E BURADAN BAKMAK
Pandemi tüm dünyaya karabasan gibi çöktü. Kapitalizm insanlığı zaten her gün boğuyordu, salgın bunu altıya yediye katladı. Haliyle her alanda ve herkeste bir karamsarlık var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İnsanlar karamsar olabilir ama umutsuz olmamalı. Bugün için size kötü, anlamsız gelen olaylar yarın sizin için yeni bir yol haritası olabilir. VIII. Henry istisnasız İngiltere’nin ve dünyanın da en bilinen krallarındandır. Osmanlı İmparatorluğu’nu otuz altı tane padişah yönetmiştir ama en bilinenleri Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman’dır. İngiltere’de de bu VII. Henry için geçerli. Bu adam çok acımasız, özel hayatını ülke yönetiminin üstünde tutan, sudan sebepler yüzünden insanları öldürmekten çekinmeyen biri. Bu adam ‘Güneş Ülkesi’ yazan Thomas Moore’u idam ettiren kişi. Hem de vatana ihanet suçundan, güler misin ağlar mısın?
Moore Katolik olduğu için Protestanlığa karşı çıkıyor ve bunu canıyla ödüyor. İlk önce Moore gibi bir insanın daha uzun yıllar yaşadığını varsayın, ardından İngiltere’nin hala Katolik olduğunu hayal edin. İngiltere üzerinde güneş batmayan imparatorluk sıfatına nail olmuşsa, bunu Protestanlığa Anglikan Milli Kilisesine borçludur. Ne kadar tuhaf değil mi? VIII. Henry gibi bir adamın İngiltere’nin geleceğine yaptığı etkiye bakın. O yıllarda ve sonrasında bunu düşünmek akla ziyan gelirdi herhalde. Kimsenin bireysel, toplumsal anlamda paniğe kapılmasına gerek yok, yarın bugünden daha iyi olacak/olmalı.
‘KÖTÜLÜK İMPARATORLUĞU’
Geçmişi iyi irdeleyen bir yazar olarak bizi nasıl bir yüzyıl beklediğini sorsam?
Kainatta her şey zıttı ile kaimdir. Siyah, beyaz, iyi, kötü, güzel, çirkin, acı, tatlı. Şuna emin olun, insanoğlu yaptıklarının karşılığını bu dünyada mutlaka alır. Bakın hiçbir uyuşturucu kaçakçısının bunu gayrı meşru işler olarak da niteleyebiliriz ama ben İslam’ın çizdiği sınırlar olarak daha belirgin hâlâ getirmek istiyorum, haram kılınan işlerden mutluluk/saadet/ferahlık gelmez hangi ‘iş’ olursa olsun, kim olursa olsun. Şöyle bir bakın etrafınıza bunu göreceksiniz. Peki, hangi iradedir bu kötü işlerle uğraşanları kötü işlerle karşılaştıran. Eğer biz iyi işlerle uğraşıp iyilik yaparsak hep karşımıza güzel şeyler çıkar. Bunu bir kenara yazın.
İkincisi Hak/Batıl dediğimiz bir husus var. Birileri dünyayı ve insanlığı ifsad için uğraşıyor. O bahsettiğimiz iradeye karşı kürek çekiyorlar. Diyorlar ki biz insanlığa her türlü kötülüğü yapalım ama yanımıza kar kalsın. Biz doğayı, hayvanları katledelim, insanları zehirleyelim, çocuklara kötülük yapalım, ama yanımıza kar kalsın. Bu kötüler imparatorluğuna karşı mücadele etmeliyiz. Eğer iyiler hâkim olursa dünya iyiye gider, kötüler hakim olursa kötüye gider. O zaman bize düşen apaçık ortada. Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri’nde “Sömürgecisine itiraz edemeyen hep kardeşine düşman kesilir ve gücünü ona göstermeye çalışır.” der. Yazmamızın, konuşup, anlatmamızın sebebi bu. Nasıl bir yüzyılın bizi beklediği nasıl bir hayat sürdüğümüzle ilgili.
“EVET SEN; TEK BAŞINA, YALNIZCA SEN, YAPABİLİRSİN, KURABİLİRSİN, BAŞARABİLİRSİN.
TEK BAŞINA YENİ BİR DÜNYA İNŞA EDEBİLİRSİN”
Genç kalemlere ne önerirsiniz?
Öneri yerine deneyim aktarımı daha doğru olur. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz karikatürist Kaan Ertem’in bir karakteri vardı ‘Öğreten adam ve oğlu’ diye Türkiye’de herkes, herkese bir şeyler öğretmeye çalışır, metroda, otobüste, evde, kahvede, yalan yanlış kulaktan dolma. Ama kimse deneyimlerini paylaşmaz. Ben deneyim paylaşmayı daha anlamlı buluyorum. Ahmet Erhan çok sevdiğim bir şairdir. Rahmet olsun, bir dizesi var
“Niye ellerim ceplerimde hala
Niye bir yumruk durumunda değil
Dünyada bir tek insanın bile
Kuracağı bir şeyler vardır”
Ne kadar doğru. Ben genç arkadaşlarla şunu söyleyebilirim evet sen; tek başına, yalnızca sen, yapabilirsin, kurabilirsin başarabilirsin. Tek başına yeni bir dünya inşa edebilirsin. Bu dizelerin doğruluğunu kavrasınlar yeter.
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Bana bu imkânı verdiğiniz için asıl ben size teşekkür ederim…
Yayımlayan