YİNE DENE, YİNE YENİL, DAHA İYİ YENİL!

Tekdüze bir yaşam, insanın intihar etmesi için güzel bir sebep gibi duruyor. Yaşamımızı anlamlandıracak şeyler yapmak aslında bizim elimizde.  Kahramanımız Veronika,  yaşama değer katmanın bizim elimizde olduğunu bakalım ne zaman anlayacak? Veronika ikizler burcu olabilir mi acaba?

Veronika gayet renkli bir yaşantısı olan, genç, güzel ve alımlı bir kadındır. Fakat uyku hapları alarak intihar etmeye karar verir. Uyku hapları alarak intihar etmesinin sebebi de ailesinin böyle daha az üzüleceğini düşünür. Sanırım intihar etmek isterken bile içimizdeki aidiyet duygusu özgür olmamıza engel oluyor.  İntihar girişimi başarısız olan genç kızın gözünü ilk açtığı yer akıl hastanesi oluyor. Korkmayın spoiler vermiyorum dostlar, kitap böyle başlıyor zaten.

KAYBEDECEK ÇOK MU ŞEYİMİZ VAR?

Normal nedir? Bir eylemi çoğunluk gerçekleştiriyorsa o şey gerçekten normal midir? Veya bir azınlık bu eylemi gerçekleştirmiyor diye o eylem kusurlu mudur?  Çok fazla önyargıya maruz kaldığımız bu sözde gelişmiş ama içi karanlık çağda arzularımızdan ziyade neden genel kanıyı düşünür ve yaşarız ki? Belki de ömrümüzü bi akıl hastanesinde geçirmediğimiz içindir. Deli insanın karşısında neden oto kontrol, oto sansür algılarımı açık tutayım ki? Zaten deli, hiçbir ön yargıyla veya anlamsız bir tepki ile karşılaşmayacağım. Deli tabi deliliğini sergiler ama “normal” diye adlandırdığımız insanların bıraktığı o kötü bakışları bırakmazlar üzerimize.  Müfit Can Saçıntı’nın “Yaşamak Güzel Şey” filmini hatırlattı bu kitap bana. Orada borçları olan, kent hayatından bıkmış bir adamın ailesinin ve kendisinin isteklerini sürekli erteleme halini görürüz.  Fakat kısa bir süre içerisinde öleceğini öğrenen adam ertelediklerini, ertelememeye başlar ve kendine ölmeden önce yapılacaklar listesi düzenler. Sahi neyi bekliyoruz? Gerçekten kaybedecek çok mu şeyimiz var? Demek ki değerli bir yaşantımız var. Yine de hayalini kurduğumuz şeyleri yapmak için engel değil.  Mühim olan insanların fikirlerini hayatımızı şekillendirecek boyutta umursamamak.  Sonuçta her şey bi denge üzerine kurulu.

BU KADAR ZOR MU?

Hayallerinizden vazgeçmediğiniz için “deli” damgası yemek hiç aklınıza gelir miydi? Bence Eduard, dışarıda ben akıllıyım diye dolaşan herkesten daha karakterli. İdealist insanlara yollar hep tikenlidir sadece. Eduard da fazla zeki olmanın ceremesini bir akıl hastanesinde geçirerek çekiyordu gerçi. Cereme demem de fazla olabilir mi? İnanın hiç bilmiyorum. Malcolm X hapishane yıllarını üniversite yılları olarak görüyordu çünkü. Eduard’a sorarız bir gün bunu.   Tercihlerimiz toplum tarafından hoş karşılanmadığı zaman neden sürekli bir yaptırımla karşılaşırız? Saygı duymak bu kadar zor mu? Bazen ailelerimiz, aldığımız kararlara karşı çıkan kişiler listesinde en üst sırada gelir. Genelde bizde meslek seçimlerinde olur bu.  Filme bile konu olmuştur. Babasının tarlalarında çalışmak yerine halkın derdini yazmayı, gazeteci olmayı tercih eden bir adamın karşılaştığı zorluklar. Babam ve oğlum.  Bu bize has tabi. Dünya genelinde mesela sanat neden bu kadar küçümsenir? Ekmek getirmediği için mi?  Üretim tarzımız belki bu kadar fordist olmasaydı, sanat daha fazla ilgi görür, körelmez ve bilincimizi belirleyen yaşamın kendisi değil yaşamı belirleyen ana unsur bilincimiz olurdu.

AŞK KADIN: ZEDKA

Aşk demişken Zedka’dan bahsetmeden geçmemeliyim. Zedka bu hastanedeki aşk kadındır bence.  Ben aşk kadın diyorum ama takdiri yine size bırakıyorum. Kimileri bu duruma sapıklık, körlük, avellikte diyebilir.  Aşkınız için en fazla ne yapabilirsiniz? Nelerden vazgeçebilirsiniz? Neleri göze alabilirdiniz? Ben en son âşık olduğumda  on altı liradan mazotu alıp sevdiğim kızın evinin önünde seni seviyorum yazıp sabahlamayı düşünmüştüm.   Tabi böyle bir şey yapmam halinde sevdiğim kızı evden atabilirlerdi yapamadım bu yüzden.  Olsun, en azından düşündüm.  Peki, Zedka ne mi yaptı? Zedka aşkı için kıta değiştirdi. Sevdiği adamın peşinden gitti. Sadece peşinden gitmekle kalmadı, evli olduğunu bile bile onun metresi olmayı kabul edeceğini söyledi. Tabi sevdiği adam bu teklifi de kabul etmedi. Sevdiği adama yakın olabilmek için pansiyon tuttu ve yapabileceği bütün maddi manevi çabayı gösterdi. Belki olmadı ama en azından denedi diyorum ben. Yine dene yine yenil daha iyi yenil!

FARKINDALIĞA İHTİYACIMIZ VAR

Yirmi dört saatlik ömrüm kalsaydı hiç yapamayacaklarımı hayal etmek yerine yapabileceğim daha kolay şeyleri yapardım. Değiştiremeyeceğimiz şeyler için bu kadar mücadele etmek belki bizi yoruyordu ve biz gerçekten yorulduğumuz için asıl yapabileceğimiz şeylere kör kalıyoruzdur. Veronika, akıl hastanesinde hayatının ne kadar anlamlı olduğunu anladı. İş işten geçti mi muamma. Sıradan olarak gördüğümüz şey belki de hayatımız olmamalı. Sıradan olan belki de hiçbir farklılıkta bulunmayan biz, kendimizizdir.  İnsan farklı olmak için farklı olmamalı zaten. Fakat sınırlarını zorlamaya çalışırken sıra dışı bir şeyle karşılaşmaması da mümkün değil herhalde.  Veronika, Zedka ve Eduar’dan çok şey öğrendi. Belki de bizim yaşamımızı anlamlandıracak yeni insanlar tanımaya veya farkındalığa ihtiyacımız vardır.

KEŞFETMEK İNSANA TUTUNACAK BİR DALDIR

Yaşamımız bazen çok boğucu, sıkıcı, itici gelebilir. İnsanların söylemleri ve genel kanı bizi yorabilir.  Kafamızın içindekileri dışarıya vurmak, olduğu gibi yaşamak bize iyi gelecektir. Yaşamlarımızı anlamlandırmak için yapılacaklar listesine bakmaya, sözde motivasyon sayfalarına gömülmeye gerek yok. Müfit Can Saçıntı’nın da dediği gibi “Bir başkasının mutluluk tanımı bizim mutluluk tanımımızı ifade etmez.”  Serotonin salgılamamız için bence birçok neden var . Yeter ki bulmak isteyelim. Kimi zaman bu sebepleri bulmaya çalışmak, keşfetmek, insana tutunacak bir daldır.

 

MUSTAFA AKPINAR

Yayımlayan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir