Bir kitap, üç ülke, altı şehir… Savaş, kıtlık, sürgün, ayrılık, ölüm, aşk… Şöyle yazıyor kitabın arka kapağında; ‘’Masal kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek.’’
Yalnız bir aşkı anlatacak sanıyordum Nar Ağacı. Hoş bir aşk yalnız iki kişi arasında mı kalır? İki farklı hayat iki farklı diyar hatta yazarın deyimiyle iki farklı nehir değil midir gürül gürül akan kavuşmayı bekleyen?
Bu hafta sizinle okudukça derinleşen, başta betimlemelerin fazla geldiği, düğümler çözüldükçe daha fazla betimlemeye muhtaç duyulan bir kitabı, en sevdiğim kitabı paylaşıyorum. Nazan Bekiroğlu tarihi gerçekler hariç, kalanın kurgu olduğunu söylüyor. Onca okumalarımdan sonra söylüyorum ki bir kurgu ancak bu kadar derin bir iz bırakabilir okuyanda. Her bir karakter ayrı ayrı işleyecek kalbinize. Her biri başka pencerelerden baktıracak, kimi zaman bakışınızı sorgulatacak. Peşine düşürüp koşturacak sizi. Her biri birbirinden bağımsız gibi dursa da kitap bittiğinde birbiriyle iç içe geçecek her biri.
Bazen Tebriz sokaklarında dolanacaksınız bazen bir aşkın filizlenişine heyecanla şahit olacaksınız; bazen tahtada dokunan meşhur bir İran halısı olurken bazen çırpınan Karadeniz suları çekip alacak içine sizi. Sonra oradan oraya göçmeye, ellinde ne varsa bırakıp gitmeye mecbur kalacak, yollarda hiç olacak, belki bilinmezliğe yol alan bir trende gerçekten bilinmez olacaksınız. Aşka şahit olacaksınız, çok uzak diyarlarda hırçın akan nehirlere, aşkına karşılık bulamamaya, ihanete, bırakıp gitmek mecburiyetine, yollarda heba olmaya, eşkıyalara, terk edilen köylere, ölüme, ölümün o soğuk yüzüne…
Burada karakterlerden hangisini anlatsam eksik kalacak ya da bu eksik kalış zarar verecek ona. İsmail’in mektuplarından birkaç satır yazsam, Tebriz’in gözdesi Settarhan’dan, Trabzon’un inci tanesi Zehra’dan söz etsem, gül küpelerden, Gülcemal’den bahsetsem, sürgün acılarından altını çizdiğim birkaç cümleyi eklesem, peki ya Sofya? Sofya’nın kitapçı dükkânı… Tüm bunlar yarım kalıştan öteye gitmeyecek.
Onlarca karakter, geçip giden seneler, yaşanmışlıklar, ah bu gürül gürül akan iki nehir nasıl birleşecek, nasıl kavuşacak?
Nazan Hanım sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu, bu yolculukta kimi zaman yorulmak kimi zaman hüngür hüngür ağlamak, içinden çıkamamak, bazen zihnen bulanmak bazen susuz kalmak, ıslanmak, soğuktan donmak, hastalanmak, ölümle burun buruna gelmek, sevmek çokça sevmek ve vuslat düşecek payınıza. Zulanızda merak çıkın bu yolculuğa.
Yeniden merhaba sevgili iskemle severler. Biz bir müddet kendimizi dinledik, biraz sanatı biraz da şehrin…
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) tarafından iki ayda bir yayımlanan Olağan Şiir’in 41. sayısı (Kasım-Aralık…
Bu ay, edebiyatseverler için önerilerimiz, geçmişin anılarına, toplumların farklı dönemlerde yaşadığı zorluklara ve bireylerin içsel…
Bin kez daha kolay, daha olanaklı geçirmek bir iğne deliğinden bir kocaman fili, balık avlamak…
Devlet Tiyatroları'ndan yapılan açıklamaya göre, 9-17 Kasım'ı kapsayan ara tatil döneminde, Türkiye genelinde 13 ilde, 10 yerleşik…
Yatağında uyudu Bir daha uyanamadı Yatağı kabri oldu Odasının tavanının altında bir kabir Tavan bir…